'Bilmediğini' bilmeyenlerin eliyle geldi 15 Temmuz!

Lutfedip takip edenler hatırlayacaktır;

29 Mart 2014'te kaleme aldığım bir yazıda 17-25 Aralık operasyonları ülkenin hala yegane gündemi olmaya devam ederken şunları söylemiştim..

"(...) Tuncay Opçin. Celil Sağır. Bülent Keneş. Kerim Balcı. Bu isimlerin ne türden gazeteciler olduğunu göreceğiz. Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Emre Uslu ve Tarık Toros bu yapının bandocuları. Esas mesele bavulları teslim alanlar değil. Teslim edenler."

İçeriye alınan her maşayı bir cephenin kazanıldığı düşüncesiyle karşılayarak çoşkuya kapılanlar ciddi bir yanılgı içerisine girdiler. Nasıl FETÖ soruşturmaları kapsamında bilgisayarla, internetle ilgili alınan her isimde 'Fuat Avni yakalandı' manşetini atıyor ve inanıyorsak, milletçe bazı operasyon gazetecileri alındığında, hele ki sıra Mehmet Baransu'ya geldiğinde bavul da dosya da operasyon da bitti zannettik!

Oysa 15 Temmuz'a giden yolun taşlarını, bu operasyonlarla birlikte oluşan zafer algısı döşemiş oldu. Örgütün karargah aklı yurtdışına kaçtı, ellerinde onlarca kritik dosya ve istihbari bilgi ile 'yeni mücadele dönemleri'ni kurgulamaya başladılar.

Buna karşın herhangi bir kurmay akıl olmaksızın yürütülen mücadelenin Ankara tarafında ise zaten herkesçe bilinen maşalar toplandı.

Manşetler atıldı.

Sıkı bir gaz alma süreci 'kusursuz' biçimde işledi!

Öyle ki artık kamuoyunun hatırı sayılır bir kısmı "Fetullah Gülen bitti. Bu saatten sonra hiçbir şey yapamazlar. Köklerini kazıdılar" diye düşünür hale geldi.

Ancak bu cari durumun kimin tarlasını sürdüğü mevzusunda kafa patlatan kimse olmadı. Olsun diye uğraştık, Selam dosyasından beri gördüğümüz açıkları anlattık. Ancak ikna etmekte zorlandık. 

Çünkü;

İnsanlığın yanılgılara düşmesindeki temel nedenlerden biri bilmemek değil, bilmediğini bilmemekti...

Ve bu arkadaşlar bilmediğini bilmiyordu!

Onun için veriye ya da fiili duruma dayanan bilgilerin hiçbir kıymeti olmadı gözlerinde...

Darbeden bir hafta önce yani 9 Temmuz'da, İzmir'de TSK'ya yönelik başlayan soruşturmanın önemli olduğunu anlatmış ve Deniz Kuvvetleri, Jandarma ve Hava Kuvvetleri'ne öncelikli hedef olduğunu yazmıştım.

Kara Kuvvetleri sonraya bırakılacaktı. İzmir Başsavcısı Okan Bato'nun yürüttüğü soruşturma zaten artık meşhur olan İzmir Casusluk davasına dayanıyordu. Ancak çok kritik bir uca; yani Gülen'in NATO'daki uzantısına ulaşılmıştı.

Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu'dan bahsediyorum.

Mustafa Zeki Uğurlu ismine ulaşılmasının ardından kanımca planlar erkene alındı. Çünkü devletin bir kanadı darbenin tarihini göremese de cemaat cuntasına ulaşan ipin ucunu yakalamıştı. Görüneni inkar veya tevil etmek maalesef bu toprakların en eski bürokrat hastalığıdır. Hiç şaşmadan her kritik meselede nükseden bir hastalık...

Neyse efendim, bu hastalık en çok 15 Temmuz'un planlayıcılarını memnun etti. (Bence hala da etmeye devam ediyor.)

Kullanım süresi dolmuş, bilinir ve görünür olanlar imhaya gerek kalmaksızın baş düşman tarafından bertaraf ediliyor. Arazi ise kriptolara açılıyordu.

Oldu da nitekim...

Ne maşa sistemi, ne de bavullar bitmedi..

"Temizlik" adı altında gerçekleştirilen şeyi de kendi elleriyle yapıyordu Fetullahçı örgüt. Kripto yerleşim, Ankara'nın taşıyıcı kolonlarına dinamiti asıl yerleştiren "altın nesil" idi bu kez.

Artık daha güvendeydiler ve daha emin adımlarla ilerlediler hedeflerine.

Ve 15 Temmuz sabahına uyandı Türkiye!

İşte bugün tartıştığımız Cumhuriyet, HDP ve önümüzdeki günlerde gündemimize girecek nice kavram Türkiye'yi 15 Temmuz'a götüren, Devleti 'Fetullahçıların, Fetullahçılardan temizlediği(!)' o sürecin neticesiydi...

Konuşacağız!

Hoşbulduk!

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YORUM YAZ