Etnik Köken: Ateşli, süreksiz, mühim
Etnik köken, modern dünya sisteminin temel gerçeklerinden biri. Hepimiz, aynı özellikleri paylaştığını düşündüğümüz bir veya birkaç grubun içerisine yerleştiriliyoruz. Bu günlerde ise bu gruplara 'kimlik' diye hitap etmeye meyilliyiz. Bu tür gruplara olan sadakatimiz sıklıkla fazla 'ateşli' hale gelebiliyor. Şurası kesin ki, kimliklerimiz hakkındaki değişken hislerimiz, günümüz politikasının çok önemli bir parçası.
Gruplaşmanın süreksizliği ile başlayalım. Grupların isimleri sürekli değişiyor. Bir parçası olduğumuzu iddia ettiğimiz gruplara verdiğimiz isimler başka, grubun parçası olmayan kişilerin bu gruba verdiği isimler bambaşka. Daha önemlisi, gruplar daha güçlü gruplarla karışıp onların kimliklerini benimsediklerinde, isimler yok oluyor. Bazen bu olguyu tarif ederken 'asimile olmak' terimini kullanıyoruz. Bir yandan isimler yok olurken, aynı zamanda grupların ayrışması veya aralarından bazılarını dışlaması gibi gerekçelerle mütemadiyen yeni isimler oluşturuluyor. Bunun sebebi de büyük ihtimalle grup üyelerinin farklı çıkarlar gözetmesi.
Bir grubun varlığı bile büyük (ve ateşli) bir tartışma konusu olabiliyor. Kırım Tatarları Ukraynalı mı yoksa Rus vatandaşı mı? Burma'daki politik liderlerin, çoğunluğu Budist olan ülkede Rohingya halkı diye bir kavramın olmadığı konusunda ısrarcı söylemleri var. Müslüman Rohingyaların aslında Bengalli olduğunu, dolayısıyla Burma yerlisi olmadıklarını savunuyorlar. İsrail'in eski Başbakanı 1970'lerde Filistinli diye bir grubun varlığını reddetmesiyle meşhurdu. Japon milliyetçiler, dört nesil önceki ataları Japonya'ya götürülen etnik Koreli insanların haklarını tanımayı reddetmişleri.
Ve şimdilerde Amerika'da, kimin Amerikalı olduğunu tartışıyoruz. Sadece Beyaz Anglo-Sakson Protestanlar mı gerçek Amerikalı? Yasal Afgan göçmeni olup Amerika'da doğan Müslümanlar da gerçek Amerikalı mı? Yoksa yüzyıllar önce Amerika'yı ilk sahiplenen Amerikan Yerlileri (Kızılderililer) mi gerçek Amerikalı?
İsimler hakkındaki tüm bu tartışmaların önemli olmasının sebebi, beraberinde politik sonuçlar getirmeleri. Dünyanın temel gerçekliği şu ki, hiçbir yerdeki hiçbir grup sonsuza kadar aynı bölgede var olmadı. Öyle veya böyle, bir yerlerden göç ederek oraya ulaştılar. Bu bakımdan, hiçbir grup hiçbir yerde mutlak hak iddia edemez. Şu an var olan hak iddiaları da, geçmişin anlatılma şekline dayandırılarak elde edildi. Dahası, bahsi geçen tüm grupların sınırları zaman içerisinde neredeyse tamamen değişti.
Peki, kişi neye dayanarak etnik köken iddialarını sorgulayacak? Bunu yapmanın bir yolu, şu anda en çok baskılanan, en az savunulan grupların hak iddialarını desteklemektir. Tabi ki bunu yapmak kolay değil. Baskı yapan kişiler, farklı tarihi anlatımlara dayanarak, bahsedilen kişileri desteklemeyi şiddetle reddediyorlar.
'Hırs'ın resme dahil olduğu yer ise şurası; tutku sabit bir şey değil. Uzun zamandır beraber barış içerisinde var olan gruplar, aniden birbirlerini boğazlayacak hale gelene kadar tutuşturuluyorlar. Bir bireyin soyunun (sözde) saflık derecesi, politik itibarını belirleyen birincil olgu haline geliyor. Ardından, öfke öfkeyi getiriyor ve soykırım diye adlandırdığımız olay meydana çıkıyor. Ve bu tip soykırımlar da yine öfkeli tartışmalara yol açıyor ve şiddetin daha ileri boyutlara getirilmesine bahane oluyor.
Bütün bu kimlikler ve haklar, anlaşılması çok karışık meseleler. Fakat bunları göz ardı edemeyiz ve etmemeliyiz de. Gerçeklikleri mantıklı bir şekilde analiz etmeli, bunu yaparken tarihe sonradan dahil edilmiş masalları çerçevemizin dışına koymalı, ve daima en güçsüzü, en mazlumu desteklemeliyiz.
Etnik hırslar, başlangıcından beri modern dünya sisteminde yaygınlaştı. Fakat, son 30 yıldır bu hırslar çok daha vahşileşti ve politik enerjimizi daha çok tüketir oldu. Bunun sebebi muhtemelen kapitalist sistemimizin yapısal krizi sebebiyle büyük bir belirsizliğin orta yerinde olmamız. Belirsizlikler ve öngörülemezlikler, bunlarla mücadele etmeye çalışan bir çok kişiyi kimliklerine bağlılıklarını güçlendirmeye itiyor. Fakat bu aynı zamanda bizim, karşı karşıya olduğumuz temel politik kararlar ve bu kararların ne gibi ahlaki sonuçlara denk düştüğünü anlamamıza engel oluyor. Yani diyorum ki, etnik köken: her koyun kendi bacağından!
YORUM YAZ