Hayatta en önemli şey ne olacağından çok 'ne olmayacağını' keskin çizgilerle belirlemektir. Genç gazeteciler için önerimiz şu; Elinize Amerikan şirketinden para kazanan Amerikan karşıtı bir gazete alın ve 'ne olmamanız' gerektiğine karar verin. Gerisi gelecek.
Aydınlık gazetesinin editörleri Eylem'i tanımaz belki. Ancak Eylem'in editörleri her gazeteyi şöyle bir gözden geçirir. Her görüşü okur. Tetkik edebildiği kadar çok yazarın fikrini tetkik eder. Ancak Eylem'in gazeteciliği taklidi değil tahkikidir. Biz aklımıza geleni "Kulislerde söyleniyor" diye yazmayız. Aklına geleni "Kulis fısıltıları" diye yazmanın da 1990'ların geri kalmış darbe bakiyesi gazeteciliği olarak görürüz.
Uzatmadan; Aydınlık diye bir gazete var. Bu gazete Doğu Perinçek'in Vatan Partisi'ne yakın bir çizgide yayın yapıyor. Yapsın. Bizi elbette bu kısmı ilgilendirmiyor. Bu gazetenin bir de Sebahattin Önkibar diye bir yazarı var. İsmini söyleyince hatırlamazsınız belki ama yüzünü görseniz illa tanırsınız. TGRT Fox olmadan evvel sabah akşam oradaydı. Şimdi ise "Ben Ülkücüyüm..." diyerek oluşturduğu dar kitlesine Aydınlık gazetesi sütunlarından Ulusalcılık satıyor. Satsın. O da bizi hiç rahatsız etmiyor. Hatta kendisinin oluşturduğu tarzı o kadar önemsiyoruz ki genç gazeteci adaylarına örnek olarak gösteriyoruz.
"Aydınlık bugün ne demiş?" diyen herkesin yaptığı gibi açtık internet sitesine bir baktık. Hızlı Putinci ve kökten Amerikan karşıtı Perinçek'in gazetesi Aydınlık'ın web sitesi Amerikan istihbaratı tarafından kurdurulduğuna dair yaygın rivayetler bulunan Google arama motorunun reklamlarıyla dolu. Tık başına 0.1 Amerikan Doları alabilmek için değer mi değmez mi elbette bilmiyoruz. Ama her yanda Amerikalı Google'ın reklamları olduğu için zor okusak da sonuçta Önkibar'ın derin kulislerle bezeli yazısına muttali olduk.
Ankara'da çok dostumuz var. Hiçbirisinden duymadığımız şeyleri yazmış kendisi. Biz de madde madde değerlendirmek istiyoruz. Hatta buyurun birlikte değerlendirelim.
Önkibar şöyle diyor: Bir: Tayyip Erdoğan iktidarı kaybetmeme adına akla gelebilecek her şeyi yapacak.
Eylem ise böyle diyor: Sayın Önkibar, halkın yüzde 52'sinin oyunu almış ve kamuoyu yoklamalarına göre halkın yüzde 65'i tarafından desteklenen Tayyip Erdoğan, iktidarı nasıl ve neden kaybedecek? Üfürme kulislerin hoparlörü olmak yerine bunu yazsanız da milletimiz aydınlansa. FETÖ cuntası tasfiye edildi ve bu kez de KETÖ cuntası mı darbeye hazırlanıyor?
Önkibar şöyle diyor: İki: Önce ABD Başkanı Trump ile masaya oturup pazarlık yapmaya çalışacak.
Eylem ise böyle diyor: Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin üzerinde bir şüphe bulunmayan reis-i cumhuru. Trump da baya baya Amerikan başkanı oldu. Devlet başkanlarının işi de zaten siyasi pazarlıklar yapmak. Anlaşırlarsa ittifak ederler. Anlaşmazlarsa birbirlerinin kuyusunu kazarlar. Bunu bilmeyen mi var? Kime ne satıyorsunuz acaba?
Önkibar şöyle diyor: Üç: Trump ile anlaşamazsa İncirlik'i ABD'ye kapatma dahil pek çok başlık gündeminde olacak.
Eylem ise böyle diyor: Trump ile anlaşamazsak ve İncirlik'i kapatırsak ne olacak? Kapatırsak kapatırız yani. ABD'ye İncirlik'te bir üs verdik. İncirlik'in tapusunu vermediğimize göre kirada anlaşamazsak tahliye ederiz. Bunu neden anormal bir gelişme gibi sunuyoruz? Yahu sizin buna sevinmeniz lazım. Kafa karışıklığından sevinmeyi unutmuşsunuz.
Önkibar şöyle diyor: Dört: AKP içinde FETÖ temizliğine başlanacak.
Eylem ise böyle diyor: AK Parti içerisinde FETÖ temizliği başlayacaksa bu AK Parti'nin iç meselesidir. Sizin bunu kriz gibi sunmanızın amacı nedir peki? Türk Solu dergisine kadar sızan FETÖ'nün Aydınlık'a ve hatta Vatan Partisi'ne ne kadar sızdığına odaklansanız daha matah bir iş olur gibi. Zira Ergenekon operasyonları boyunca zamanın İşçi Partisi muhbir kaynıyordu. Durum yine vahim olabilir bizden söylemesi.
Önkibar şöyle diyor: Beş: TBMM'den başkanlık için referandum kararı sonrasında Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve bazı büyükşehir belediye başkanları ile bazı milletvekilleri FETÖ ve dış dinamiklerle bağlantıları sebebiyle tutuklanacak.
Eylem ise böyle diyor: 2014 yılından beri "AK Parti'de şöyle büyük bir kavga çıksa da parçalansalar" diye çıkarılmayan fitne mi kaldı? Recep Tayyip Erdoğan dahil yukarıdaki liderlere edilmeyen bir hakaret mi kaldı? Hatta üç beş kaleme "Abdullah Gül parti kursun da rahatlasın artık", "Ahmet Davutoğlu'nun yerinde olsam bir dakika bile durmaz istifa ederdim" gibi çocukça metinler yazdırılmadı? Olmadı, olmuyor. Niye zorluyorsunuz aynı kapıyı? İstifa ettirme, parti kurdurma hayalleri suya düştü diye nedir yani "Tutuklanacaklar" efsanesi üretmeler falan? Kırk yıllık gazetecinin üzerinde bu elbise pot duruyor pot. En son "O da Ergenekoncu", "O da tutuklanacak", "Sen de Ergenekoncusun" diye sağa sola saldıran bir Mehmet Baransu vardı. Hatırlatalım istedik. İsmi unutuldu. Ne ismi? Bizzat kendisi içeride unutuldu.
Önkibar şöyle diyor: Fehmi Koru ile Taha Akyol'un başı derde girebilir.
Eylem ise böyle diyor: Girsin kardeşim. Kim hukuk dışına çıkıyorsa başı derde girsin. Bizim başımız derde gireceğine hukuk dışına çıkıyorlarsa onları başı derde girsin. Size mi düştü derdi?
Önkibar şöyle diyor: Adil Öksüz'ü 15 Temmuz akşamı Kazan'a uğurlayan ünlü siyasetçinin adını Tayyip Erdoğan biliyor ve gereği için uygun zamanı bekliyor.
Eylem ise böyle diyor: Bu kadar kritik bir politik isim dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor. Bunu siz bilip yazıyorsunuz. Recep Tayyip Erdoğan da biliyor ama bir şey yapmıyor. Cumhurbaşkanı'na hakaret etmek isteseniz ancak bu kadar edebilirdiniz. Türkiye bir olmuş Adil Öksüz'ün peşinde. Adil Öksüz kayıp. Ama Adil Öksüz'ü darbe akşamı Kazan'a uğurlayacak kadar işin içerisindeki bir siyasetçi keyifle çayını yudumluyor öyle mi? Yahu bari adamı yurtdışına falan kaçacak diye yazın da bir nebze inandırıcı olsun değil mi? Kulis üfürebilmek için Brezilya dizilerine taş çıkartacak senaryolar yazmak neden? Yani nasıl oluyor da Adil Öksüz'ün görüştüğü siyasetçiyi yazacak kadar ve hatta Abdullah Gül ile Ahmet Davutoğlu'nun tutuklanacağını haykıracak kadar cesur bir gazeteci; o siyasetçinin adını yazamaz?
Önkibar şöyle diyor: Abdullah Gül bu aralar yurtdışına çıkıp dönmeyebilir.
Eylem ise böyle diyor: "Efendim demek Kraliçe öyle istiyorsa" diyebilirdik. Ne var ki bir komplo gazetecisi bile değiliz. Sadece şunu hatırlatalım. Bu memlekette binlerce gencin ve yüzbinlerce hayatın katili olan Kenan Evren bile tutuklanmadı. O bile yurtdışına çıkmadı. Sadece yargılandı. Siz müsterih olun. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı makamının hakkını gözetecek kadar devlettir.
Önkibar şöyle diyor: Bu aktardıklarım elbette kulis fısıltılarıdır lakin dillendirenler sıradan isimler değil!
Eylem ise böyle diyor: Sebahattin Bey'in "kulis" kelimesinden ne anladığını merak ediyoruz. Ancak senaryo yazımı ile kulis aynı şey değil. Genç gazeteci kardeşlerimizi de buradan uyarıyoruz. "Kulislerden bilgi almak" derken kastedilen bu değil. Bu tarz daha çok Sinan Çetin'in filmlerinde kullandığı bir tarz.