Gizemli barış ve Siyonist öpücüğü!
Filistin'in Türkiye'de kamu vicdanının en hassas noktası olmasından hareketle gürültüsü yadırganamayacak nur topu gibi bir gündemimiz oldu. İsrail ile barış görüşmeleri... Peki bayram değil seyran değil İsrail bizi niye öpüyor? Gelin göz atalım
Mavi Marmara'da 10 Türk vatandaşının katledilmesi ve pek çoğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı en az 50 kişinin yaralanmasının ardından baş döndürücü hızla gelişen bir süreçten geçiyoruz. Bir yandan Ankara merkezli "İsrail'le barışmak zorundayız" gürültüsünü dinlerken bir yandan da İsrail'in neden Türkiye ile barışmak için bu iştahlı olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
Bayram değil, seyran değil; ne İsrail'in başında Türkiye'yi çok seven bir lider var ne de Türkiye'nin başında İsrail ile başı çok hoş bir Cumhurbaşkanı. Hal böyleyken hangi ulvi gerekçelerle taraflar birbirine böylesine düşkün oldu?
Önemli bir Yahudi deyişi var: Moses is Moses, Business is business. Bunun tam Türkçesi şu: Musa Musadır. Ticaret de ticarettir. Yani din ile ticareti haddinden fazla birbirine karıştırmamaya dikkat eden İsrail tarafı ile "Her tarafımızdan kuşatıldık. Rusya ile aramız kötü. Bir yolunu bulup kendimize alan açmak zorundayız" cümlesiyle aslında ticaret ticarettir demeye çalışan Türkiye, birbirine Mavi Marmara'nın kısa bir süre sekte vurabileceği ancak tamamen bitiremeyeceği bağlarla bağlı. Yani ABD'nin yıllardır Türkiye'nin önüne her meselede koyduğu "İsrail ile aranı düzelt öyle gel" şartını Türkiye artık aşmak istiyor. Bölgedeki en temel hedefi İsrail'in güvenliği olan bir ABD ile arayı iyi tutmanın yolu İsrail ile en azından kavgalı olmamaktan geçiyor.
Elbette sadece burada bitmiyor mesele. Türkiye'nin içerisinde de İslamcı görünen ancak aslında İslamcılık kamburundan kurtulmak isteyen başörtülü bir Penguen lobisinin varlığı aşikar. İsrail'i sevmememiz onlar için sorun değil ancak İsrail ile düşman olmamamız gerekiyor. Çünkü İsrail ile düşmanlığın bedelini ödemek için vazgeçmeleri konfor gerektiğinden daha büyük.
Mesele burada da bitmiyor. ABD'nin açıktan desteklediği Rusya'nın şimdilik ucunda kıyısında - biraz da Suriye'nin toprak bütünlüğü kaygısıyla-, İran'ın ince şerhlerinin olduğu Kuzey Suriye meselesinde İsrail'in PYD'ye açık destek vermesinden Hariciye Teşkilatımız çok korkuyor. Çünkü Ortadoğu'nun eli en uzun istihbarat teşkilatlarına sahip İsrail'in bölgedeki hareket alanının genişliği herkesçe malum.
Bütün bu gerekçeler ve durumlar ortada ancak bunların hiçbirisi şunun cevabı değil: Türkiye, İsrail ile barışmak için bir sürü mecburiyete sahip fakat İsrail'e ne oluyor?
Türkiye'nin İsrail'den alabileceği çok bir şey yok ancak İsrail'in Türkiye'den fiilen ve hükmen alabileceği ne var?
İşte bu sorunun cevabı aslında anlaşmanın en kritik noktası. İsrail, Türkiye'den Gazze'nin kıta sahanlığını alıyor. Doğu Akdeniz'de bulunan doğalgaz yatakları üzerindeki hak iddiasını tahkim ederken bir yandan da Gazze'nin dünya ile kendisinden azade bir bağlantısı olamayacağını hükme bağlıyor. Çünkü Mavi Marmara'nın yolculuğu esasen İsrail'in Filistin'in kıta sahanlığı üzerindeki hak ve yetkisi olmadığını göstermeye dönük bir yürüyüştü. Bu yürüyüşün doğal neticesi olarak İsrail'in o bölgede gayri hukuki bir abluka uyguladığı tüm dünyanın gündemine geldi. Pek çok ülkede bu ablukanın doğurduğu bir sonuç olan Mavi Marmara katliamı davalara konu oldu. Haliyle İsrail'in bölgede sarsılan otoritesi bu anlaşma ile ayniyle yerine konulmuş oluyor.
İsrail'in bayram ve seyran değilken bizi böylesine içten öpüyor olmasının sebebi aslında basit bir diplomatik bir faydadan daha büyük. Kıbrıs ile yeniden hak sahibi olduğumuz Doğu Akdeniz'deki haklarımızı en iyimser ifadeyle İsrail'e kiralamış olacağız ki bunun ne kadar ciddi sonuçları olacağını tarih boyunca İsrail'in sözüne güvenen Araplar nasıl anladıysa o şekilde anlama ihtimalimiz de o kadar yüksek.
Bayram değil, seyran değil; ne İsrail'in başında Türkiye'yi çok seven bir lider var ne de Türkiye'nin başında İsrail ile başı çok hoş bir Cumhurbaşkanı. Hal böyleyken hangi ulvi gerekçelerle taraflar birbirine böylesine düşkün oldu?
Önemli bir Yahudi deyişi var: Moses is Moses, Business is business. Bunun tam Türkçesi şu: Musa Musadır. Ticaret de ticarettir. Yani din ile ticareti haddinden fazla birbirine karıştırmamaya dikkat eden İsrail tarafı ile "Her tarafımızdan kuşatıldık. Rusya ile aramız kötü. Bir yolunu bulup kendimize alan açmak zorundayız" cümlesiyle aslında ticaret ticarettir demeye çalışan Türkiye, birbirine Mavi Marmara'nın kısa bir süre sekte vurabileceği ancak tamamen bitiremeyeceği bağlarla bağlı. Yani ABD'nin yıllardır Türkiye'nin önüne her meselede koyduğu "İsrail ile aranı düzelt öyle gel" şartını Türkiye artık aşmak istiyor. Bölgedeki en temel hedefi İsrail'in güvenliği olan bir ABD ile arayı iyi tutmanın yolu İsrail ile en azından kavgalı olmamaktan geçiyor.
Elbette sadece burada bitmiyor mesele. Türkiye'nin içerisinde de İslamcı görünen ancak aslında İslamcılık kamburundan kurtulmak isteyen başörtülü bir Penguen lobisinin varlığı aşikar. İsrail'i sevmememiz onlar için sorun değil ancak İsrail ile düşman olmamamız gerekiyor. Çünkü İsrail ile düşmanlığın bedelini ödemek için vazgeçmeleri konfor gerektiğinden daha büyük.
Mesele burada da bitmiyor. ABD'nin açıktan desteklediği Rusya'nın şimdilik ucunda kıyısında - biraz da Suriye'nin toprak bütünlüğü kaygısıyla-, İran'ın ince şerhlerinin olduğu Kuzey Suriye meselesinde İsrail'in PYD'ye açık destek vermesinden Hariciye Teşkilatımız çok korkuyor. Çünkü Ortadoğu'nun eli en uzun istihbarat teşkilatlarına sahip İsrail'in bölgedeki hareket alanının genişliği herkesçe malum.
Bütün bu gerekçeler ve durumlar ortada ancak bunların hiçbirisi şunun cevabı değil: Türkiye, İsrail ile barışmak için bir sürü mecburiyete sahip fakat İsrail'e ne oluyor?
Türkiye'nin İsrail'den alabileceği çok bir şey yok ancak İsrail'in Türkiye'den fiilen ve hükmen alabileceği ne var?
İşte bu sorunun cevabı aslında anlaşmanın en kritik noktası. İsrail, Türkiye'den Gazze'nin kıta sahanlığını alıyor. Doğu Akdeniz'de bulunan doğalgaz yatakları üzerindeki hak iddiasını tahkim ederken bir yandan da Gazze'nin dünya ile kendisinden azade bir bağlantısı olamayacağını hükme bağlıyor. Çünkü Mavi Marmara'nın yolculuğu esasen İsrail'in Filistin'in kıta sahanlığı üzerindeki hak ve yetkisi olmadığını göstermeye dönük bir yürüyüştü. Bu yürüyüşün doğal neticesi olarak İsrail'in o bölgede gayri hukuki bir abluka uyguladığı tüm dünyanın gündemine geldi. Pek çok ülkede bu ablukanın doğurduğu bir sonuç olan Mavi Marmara katliamı davalara konu oldu. Haliyle İsrail'in bölgede sarsılan otoritesi bu anlaşma ile ayniyle yerine konulmuş oluyor.
İsrail'in bayram ve seyran değilken bizi böylesine içten öpüyor olmasının sebebi aslında basit bir diplomatik bir faydadan daha büyük. Kıbrıs ile yeniden hak sahibi olduğumuz Doğu Akdeniz'deki haklarımızı en iyimser ifadeyle İsrail'e kiralamış olacağız ki bunun ne kadar ciddi sonuçları olacağını tarih boyunca İsrail'in sözüne güvenen Araplar nasıl anladıysa o şekilde anlama ihtimalimiz de o kadar yüksek.